top of page

Merhaba sevgili Serkan Fırtına! Öncelikle davetimi kabul ettiÄŸiniz için teÅŸekkür ederim. Serkan Fırtına’yı daha yakından tanıyabilir miyiz?


   Türkiye’nin hem coÄŸrafi hem de kültürel olarak en batısı sayılabilecek olan Ä°zmir’de 1981 yılında doÄŸdum ve büyüdüm. Ancak, her metropol gibi Ä°zmir’in içinde de sosyal olarak dezavantajlı bölgeler vardır. Kentin varoÅŸ olarak tabir edilen mahallelerinde de geçti çocukluÄŸum. Okul ve diÄŸer ihtiyaçlar için kentin “batılı” kodlara sahip bölgelerini keÅŸfedince ikisi arasındaki mesafenin sadece kilometre olarak ölçülemeyecek kadar uzak olduÄŸunu fark ettim. Ä°zmir’in her iki kısmını da yaÅŸadığım için kendimi biraz ÅŸanslı hissederim. Özellikle sanat ve edebiyat yaÅŸamıma hem konu hem de düÅŸünsel bir arka plan katmıştır bu durum.


   Gözlem dünyamı zenginleÅŸtirecek birçok iÅŸ yaptım. Garsonluktan, seyyar kitap satıcılığına; düÄŸün kameramanlığından, broÅŸür dağıtıcılığına kadar birbirinden farklı uÄŸraÅŸlarım oldu.


   Üniversite eÄŸitimim güzel sanatlar fakültesi dramatik yazarlık -dramaturgi üzerine. Daha sonra radyo-tv programcılığı eÄŸitimi de aldım. Tiyatro alanında oyuncu, yazar, yönetmen ve dramaturg olarak çeÅŸitli çalışmalar yürüttüm. Metin yazarlığı yaptım. Alanımla ilgili çeÅŸitli gazete ve dergilerde yazıyorum. Tüm bunların dışında Efeler Belediyesi’nde tiyatro eÄŸitmenliÄŸi ve sanat yönetmenliÄŸi görevlerimi sürdürüyorum.
 

Özellikle öykü ve tiyatro oyunları konusunda yetkin bir kalemsiniz. Bu iki disiplini düÅŸündüÄŸünüzde, hangisinin yörüngesi sizi daha çok kendine çekiyor?


   Yetkinlik konusundaki düÅŸünceniz için teÅŸekkür ederim. Her iki alan içinde elimden geldiÄŸince çalışmalar yürütmeye devam ediyorum. Bir yazar olarak öncelikle ele alacağım konuyu ve kiÅŸileri hangi çatışma içerisinde göstereceÄŸimi düÅŸünürüm. Bu düÅŸünme evresinde, anlatımı hangi yönde yapacağım ÅŸekillenmeye baÅŸlar. Yani önce içerik sonra biçim oluÅŸur. Bazı konular tiyatronun seyirci ile tamamlanan bir yöneliÅŸini arzularken, bazılarıysa okuyucundan baÅŸka bir aracı istemez kendine. O zaman da öykü oluÅŸur. Son zamanlarda öykü/hikâye ağırlıklı bir yola girdiÄŸimi söyleyebilirim.

Özellikle öykülerinizde, yazdığınız metinlerin arka planında ÅŸiirsel gözlemlere çokça tanık oldum. BaÅŸlı başına ÅŸiir ya da öykü yazmak yerine, ÅŸiirsel gözlemin kendini naifçe hissettirdiÄŸi bir öykü türünü tercih ediyorsunuz. Bu, kaleminizi dikkat çekici kılan en önemli özelliklerden biri. Biraz bu üslubunuza deÄŸinebilir misiniz?

 

   DeÄŸerlendirmeniz için teÅŸekkür ederim. Ä°nsanın kendisine dışarıdan bakmasını saÄŸlayan böyle yorumları çok önemli buluyorum. Her yazın emekçisi özgünlüÄŸün peÅŸindedir. Her ne kadar dünya üzerinde söylenmemiÅŸ söz yoksa da; söyleyiÅŸ ÅŸekilleri sonsuzdur. Ä°ÅŸte o zaman üslup dediÄŸimiz ÅŸey ortaya çıkar. Öykülerimde önem verdiÄŸim en önemli kavram “samimiyet”tir. Simülasyon çağında gerçeÄŸin onlarca ÅŸekillerde parçalandığı bir dönemde bunu arzulamak, belki biraz romantik bir istek ama her ne olursa olsun, anlatılarımın samimi bir yan taşımasını arzularım. Okunabilir olmayı çok önemserim. OkunabilirliÄŸi anlaşılır olmak anlamında kullanıyorum. Bu konuda aldığım olumlu geri dönüÅŸler, yazma isteÄŸimi saÄŸlayan en büyük motivasyonlardan biri oluyor.


   Düzyazıya ÅŸiirsellik katmanın, yerinde kullanıldığı zaman etkileyici olduÄŸunu düÅŸünenlerdenim. Bunun öykülerime yansıdığını görmek sevindirici. Bir ÅŸair deÄŸilim; ancak iyi bir ÅŸiir okuyucusuyumdur. Åžiirden çok beslenirim. Tıpkı tiyatro sahnesindeki karakterin duruÅŸu ve susuÅŸları bir ÅŸiirsellik kazanabiliyorsa; öyküde de bazen bir final, ÅŸiirsel bir inceliÄŸe doÄŸru yelken açabiliyor.
 

Tiyatro metinleri ve öykülerin genel olarak aynı kökten geldiÄŸi bir ön kabuldür. Paralel ÅŸekilde, bazı ÅŸiirlerin, özellikle de destansı ÅŸiirlerin tiyatro oyunları için bir zemin görevi gördüÄŸü oyunlara da tanıklık edebiliyoruz. Sizin pencerenizden ÅŸiir ve tiyatro baÄŸlantısı nasıl görünüyor?
 

   Tiyatronun kökeni tabi ki ÅŸiirdir. ÖrneÄŸin Antik Yunan tiyatrosundaki koro bir ÅŸiirdir.


   BildiÄŸiniz gibi tiyatro 17.yüzyıla kadar ÅŸiir dili ile yazılıyordu. Bunun en destansı örneÄŸini Shakespeare’de görürüz.

 
   Ancak, Çehov ve Ibsen gibi yazarların koÅŸuk diliyle deÄŸil de düzyazı ile oyunlar yazdığını düÅŸünürsek, tiyatroda ÅŸiirselliÄŸin yakalanması için koÅŸuklu dilin bir zorunluluk olmadığını söyleyebiliriz. Yine tiyatronun iki büyük ismi Beckett ve Brecht’in de oyunlarını düzyazı ile oluÅŸturdukları ama ÅŸiirsel ögeleri de yerinde kullanabildiklerini görürüz. Åžiir ya da ÅŸiirsellik sadece sözcüklerle saÄŸlanmaz. Tiyatro etkili yapıldığında görsel bir ÅŸiir niteliÄŸi kazanır. Oyundaki bir susuÅŸ, sözcüklerin alt anlamları, sahnedeki nesnelerin anlamları, ışık hareketleri; yani sahnedeki her ÅŸey bir ÅŸiirsel anlama dönüÅŸebilir. Åžiir ve tiyatro salt metinsel olarak baktığımızda iÅŸlevselliÄŸin en ön planda olduÄŸu alanlardır. Bu nedenle ince iÅŸçilik gerektiren türlerdir.

 

Genel olarak birçok konuÄŸumun görüÅŸünü merak ettiÄŸim bir konu için sizin de düÅŸüncelerinizi duymak istiyorum. Türk tiyatrosu için, gerek yazım, gerekse sahnelenme açısından, dünden bugüne farklılaÅŸan en önemli hususlar hangileridir?
 

   Türk tiyatrosu her alanda büyük bir mesafe katetti. Özellikle 2000’lerden sonra, kitle iletiÅŸim araçları ile haşır neÅŸir olan, çağı takip eden bir nesil geliÅŸti. Konvansiyonel anlayışların sorgulandığı, yenilikçi çalışmalar hem oyun yazarlığında, hem sahneleme etmenlerinde peÅŸi sıra geldi. Kapitalizmin her ÅŸeyde hız arayan ve tüketime endeksli yaÅŸamı maalesef tiyatroda da kendini gösteriyor. Özellikle metropollerde insanlar oradan oraya koÅŸturup dururularken tiyatroya da uzun soluklu vakit ayıramıyorlar. Bundan dolayı sahnelemelerde tek perdelik oyunlar tercih edilmeye baÅŸlandı. Bugünün insanının sorunlarını yansıtabilmek için daha baÅŸka bir sahne diline ihtiyaç duyuluyor. Çünkü günümüzün ritmi deÄŸiÅŸti. Alternatif tiyatro toplulukları bu perspektifte yenilikçi çalışmalar yapmaya baÅŸladılar. Eskiden tabu halinde olan birçok konu artık oyun yazarlarımızın ürünlerine yansıyor. Hayatı daha yakından gözlemleyen ve onun içinde nefes alan bir oyun yazarlığımız olduÄŸunu söyleyebilirim. Batıda yaygın bir sahneleme yöntemi olan sinematografik tiyatro alanında ülkemizde de güzel çalışmalar ortaya çıkmaya baÅŸladı. Teknolojinin verdiÄŸi olanaklar, tiyatronun anlatım olanaklarının geniÅŸlemesini saÄŸlıyor.


   Ancak burada ÅŸunu söylemeden geçmemem gerekiyor. Türkiye modernleÅŸme aÅŸamasını batıdaki süreç gibi gerçekleÅŸtiremediÄŸi için, tiyatrodaki bu deÄŸiÅŸim belirli metropollerde hatta sadece Ä°stanbul ile sınırlı kaldı diyebilirim. Yozgat’ta tiyatroyu uygulamaya çalışmakla, bir Ä°stanbul veya Ä°zmir’de uygulama arasında büyük farklılıklar var. Bu durum ülkenin siyasal, toplumsal ve kültürel koÅŸulları ile doÄŸru orantılı. Konusunun 1960’ların toplumsal iliÅŸkilerinden alan bir oyun ülkenin doÄŸu ve güneydoÄŸu Anadolu bölgesinin halen yakıcı sorunu olarak kalabiliyorken; batılılaÅŸma aÅŸamasını eÄŸitimle ve baÅŸka etmenlerle kısmen çözmüÅŸ kiÅŸiler için bir ÅŸey ifade etmiyor. Hatta Ä°stanbul’un her bölgesi birbirinden farklı toplumsal katmanlardan oluÅŸtuÄŸu için aynı ÅŸehirde bile ortak bir repertuar oluÅŸturabilmek çok zor. Bu nedenle her bölgenin sosyolojik koÅŸullarına göre tiyatroyu farklı ÅŸekillerde tahayyül edebiliriz. Sonuç olarak alternatif tiyatro topluluklarına ne kadar ihtiyaç varsa; Devlet ve Åžehir Tiyatrolarının oluÅŸturduÄŸu bölge tiyatrolarına da o kadar çok ihtiyaç var.


Özellikle pandemi döneminin sanata olan yansıması hakkında ne düÅŸünüyorsunuz?

 

   Dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan bir hastalığın ya da bir coÄŸrafyadaki çevre felaketinin dünyanın geri kalanını nasıl etkileyebileceÄŸi çok acı bir ÅŸekilde öÄŸrenildi. Bu duruma karşı ütopyamız; insanlığın artık doÄŸaya daha uyumlu, yardımsever ve saÄŸlıklı bir yaÅŸamın izini süren bir evreye gelmesi olacaktır. Tabi her ütopyanın bir distopyası da vardır: insanlık bu salgından yeterli dersleri çıkaramaz ve yeni insanı bu doÄŸrultuda oluÅŸturamazsa, doÄŸa insanı oyun dışına itmek ile kalmayacak onu bir daha hiçbir oyuna dahil etmeyecek. Post-insan, yani insan sonrası bir döneme kapı aralanacak. Ä°ÅŸte iÅŸin o noktası tam bir yok oluÅŸ…
 

   Kapitalizm doÄŸayı yok sayarak, teknolojinin büyüsü ile cansız bir yaÅŸamı pazarlıyor. Ä°nsan’ı pasifleÅŸtirme tehlikesi olabilecek yapay zekâ kurgulamaları içinde gerçeÄŸe ve gerçek olana hiç bu kadar özlem duymamıştık… Peki ortaya çıkan bu yeni durum karşısında sanatın ve sanatçının rolü ne? Sanal ortamda her ÅŸeyin dijital olanaklarla gösterilebildiÄŸi yanılsaması, sanatın geniÅŸ anlamda ekran denilen simülasyona kapatılmasına yol açabilme tehlikesi taşıyor. Yeni çağın dinamikleri belki farklı anlatım olanakları ve biçimleri için insanı zorlayabilir. Sinema, video, fotoÄŸraf, müzik gibi dallarda bu ekran yeni dünyalara farklı pencereler açabilir ama seyirci ile ortaklaÅŸa gerçekleÅŸen bir eylem olan sahne sanatları için bunu söylemek pek mümkün görünmüyor. Olsa olsa bazı eÄŸitimler, konuÅŸmalar ve performans kayıtlarının sunulmasından ibaret paylaşımlar olacaktır. Tüm bunların, bilginin dolaşımı adına önemli olduÄŸunu göz ardı etmemek gerek. Ancak yine de söylemek gerekir ki, yeni dünyanın sanata getireceÄŸi yenilikleri tam anlamıyla kestirebilmek mümkün deÄŸil.


   Evde kalmak, düÅŸünmek için ideal bir zaman aralığı kazandırıyor. Kendini, aileni, çevreni, toplumu ve koca bir sistemi…Bu yanıyla güvensizlik ve tehlikelerden ötürü bir korumacılıkla evlerine kapanan modern insan, doÄŸa olayları sonucunda maÄŸarasına sığınan ilkel insanla birleÅŸiyor.

OÄŸlum henüz daha iki yaşında, dışarı çıkması yasak olduÄŸu için onunla pencereyi kendimize bir ekran yapıp, sokağı ve hayatı izliyoruz… O, aÄŸaca konan kuÅŸlara, çöp tenekesini eÅŸeleyen kediye bakıyor; onları taklit etmeye çalışıyor. Mimesis… Ä°ÅŸte insanın içindeki bu taklit etme içtepisinin sonsuzluÄŸu bizi tekrar oyuna dahil edebilecek en büyük güç.


Yanıtlarınız için çok teÅŸekkür ederim. Son olarak Akdeniz Daktilosu’nun Türk ve Fransız okuyucuları için neler söylemek istersiniz?

   

   Ä°nsanın kendi ana dili dışında farklı dillerle iletiÅŸime geçmesi çok önemli. Birbirimizi tanıma ve anlama konusunda dilin etkin rolünün yerine geçebilecek bir ÅŸey henüz icat edilmedi. Teknolojinin olanaklarıyla dünyanın artık küresel bir köy olduÄŸunu düÅŸünürsek, hepimiz artık her an, her yerdeyiz. Önemli olan bu birlikteliÄŸi dünya barışı ve daha yaÅŸanabilir çevre için kullanalım. Çünkü insanlığın bu ikisine her zamankinden daha çok ihtiyacı var…

 

S

E

R

K

A


F

I

R

T

I

N

A

bottom of page