top of page

Merhaba sevgili Valérie Souchon! Davetimi kabul ettiÄŸin için teÅŸekkür ederim. Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
 

   Bana bu daveti sunduÄŸunuz için teÅŸekkür ederim! Lyon yakınlarındaki bir devlet lisesinde Fransız Dili-Edebiyatı ve Tiyatro profesörü olarak ders veriyorum: bu sanatsal seçenek atölyeleri sırasında iki ortakla iÅŸbirliÄŸi yapma ÅŸansına eriÅŸtim: kendi disiplinimden bir meslektaşım, Marie-Hélène Vourzay ve St Etienne'de bulunan bir topluluÄŸun aktrisi / sahne yönetmeni, Béatrice Moulin. ÖÄŸrenmeye ve dramatik dili deneyimlemeye susamış  liseli öÄŸrencilerin etrafında tiyatro dediÄŸimiz bu yaÅŸayan sanatı ekip olarak yakalamanın yerini hiçbir ÅŸey tutamaz. Bu güzel insani macera bize kanat veriyor...ve benim açımdan, yazma arzusu da. Bu nedenle birkaç yıldan beri kendimi ÅŸiire vermiÅŸ bulunuyorum. Giderek daha çok tiyatro ve kısa öyküler yazıyorum. Ve son zamanlarda bazı metinlerim dergilerde yayımlandı.

Tiyatro ve ÅŸiirle karışık bir sanat anlayışınız var. Türkiye'de ÅŸiiri temel alan pek çok oyun var. Åžiir ve tiyatroyu düÅŸündüÄŸünüzde, bu iki sanat dalını hangi özelliklerle birleÅŸtirmeyi tercih ediyorsunuz?
 

Edebi türleri kendi aralarında ve hatta ÅŸiirsel dil ile dramatik dil arasında daha da fazla ayıran sınırlarla oynayabileceÄŸimize inanıyorum. Metinlerimden bazıları ve ÅŸiirsel karakterlerim, kısa öyküler veya küçük tiyatro sahneleri yazmak için bir matris görevi görüyor. Bana öyle geliyor ki, bu, dramatik dili "çoÄŸaltılmış seslerin" bir sahnelemesi olarak tanımlamış olan Samuel Beckett demektir. Bu sesler sahnede birkaç karakter üzerinden ÅŸiirsel bir nefesle taşınır. Ama temelde yazar - ÅŸair ya da oyun yazarı - bu iç sesleri kendisinden çıkarıyor ...Ayrıca ÅŸiirin vücut bulmaktan kazanacağı her ÅŸeye sahip olduÄŸunu düÅŸünüyorum, çünkü bu her ÅŸeyden önce bir müziktir, insanın kesin olarak içinde, ancak paylaşılan bir müziktir. Jean-Pierre Siméon'un (2016'da yayımlanan) ÅŸiir üzerine yazdığı bir denemede, Fransız ÅŸair ÅŸiirin evrensel bir dil, bir çeÅŸit "insani ruhun esperantosu" olduÄŸunu, "çözümsüz derinliÄŸini, gizlediÄŸi duyuların sonsuz çoÄŸalmasını adil hale getirerek" gerçek olanın sınırlarını kaldırdığını söylüyor. Ayrıca ÅŸu müthiÅŸ sözü, "her ÅŸiirin, insanlığın bir konsantresi olduÄŸunu, birbirini, yani diÄŸerine olan yakınlığını ortaya koyduÄŸunu ve böylece onu küçük kiÅŸisel koÅŸul kimliÄŸinden kopararak birbirine baÄŸladığını" söylüyor. Bu ÅŸiir anlayışını gerçekten seviyorum ve tiyatroda çok iyi gittiÄŸini düÅŸünüyorum. Åžiir ya da tiyatro oyunu yazmak, bir bakıma birinden ötekine doÄŸru gitmektir ...

​

Bu platform çaÄŸdaÅŸ sanatı sorgulamaya eÄŸilimli olduÄŸundan, her konuÄŸuma sorduÄŸum bir soruyu sormak istiyorum: Klasik dönem ve çaÄŸdaÅŸ dönem göz önüne alındığında Fransız ÅŸiirinin evrimini nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz? 
 

   Dijital teknolojinin her geçen gün biraz daha yoÄŸunlaÅŸtığı yazı bolluÄŸu açısından bugün "edebiyat okullarından" ayırt edilemez olduÄŸuna inanıyorum. Fransız ÅŸiiri söz konusu olduÄŸunda, klasik ÅŸiirin ağırlığını çaÄŸdaÅŸ ÅŸiir lehine deÄŸiÅŸtiren büyük dönüm noktası ilk olarak benim gözümde 18. yüzyılın yazarları ya da Büyük Yüzyıl'ın yazarlarıyla hiçbir ilgilerinin olmadığını, zamanlarının yazarları olduklarını iddia eden Romantik Dönem yazarlarıdır.  (Victor Hugo, 1856'da Les'de ÅŸöyle demiÅŸtir: “(.. .) - Bu büyük Ä°skenderiye budalasını yerinden ettim!") Elbette sıradan bir ÅŸey bu, ancak 19. yüzyılın sosyal, ekonomik ve kültürel Fransız manzarasını kökten deÄŸiÅŸtirdiÄŸi inkar edilemez. Romantik kuÅŸak sayesinde Charles Baudelaire kendi eserini yazabildi: Bu baÄŸlamda, bu vizyoner ÅŸairin üslubu bugün biraz modası geçmiÅŸ görünse de, çirkinlik ve kötülük estetiÄŸinin radikal moderniteye yöneldiÄŸini görüyorum. Ve bir adım daha atarsak, 20. yüzyılın ilk çeyreÄŸinin bir diÄŸer büyük ÅŸiirsel dehasıyla karşılaşırız: Guillaume Apollinaire ... Her zaman okuduÄŸum ÅŸairlerden biri: baÅŸucu kitaplarımın bir parçası. Åžiir üzerine yazdığı yazılardan birinde çok hoÅŸuma giden ÅŸu düÅŸünüÅŸ var : ona göre ÅŸair olmak "duygularının [onun] anlık duyumlarının dışında olanı çıkarmak için duyularının altına düÅŸenleri gözlemlemek (...); küçük bir ÅŸeyin, ne olursa olsun, sonsuza kadar daha büyük ve ondan da büyük ÅŸeylerin görüntüsünü sürekli verdiÄŸine" ikna olmuÅŸtu, "ya da hatta daha küçük ÅŸeylerin". Çok alçakgönüllü buluyorum!


Åžiir ve tiyatronun birleÅŸiminden biraz daha bahsetmek istiyorum. Tiyatro metinlerini düÅŸündüÄŸünüzde, "ÅŸiirden türetildiklerini" mi yoksa "ÅŸiirsel olduklarını" mı söylemeyi tercih edersiniz?
 

 Tamamen ÅŸiir gibi olan, anlamı bulandıran ve onun yolunu saptıran, hakkında Antonin Arnaud'nun "ÅŸiirden doÄŸar ve ötesine gider, toplu gösteri gibi" dediÄŸi tiyatronun güçlü bir lirik nefesten geldiÄŸine inanıyorum. Tiyatro, güçlü bir duyguyu temsil edebildiÄŸi ve bunu vazgeçilmez bir izleyiciye, yani halka aktarabildiÄŸi zaman "ÅŸiirsel"dir. Kendimi kaç kez neredeyse boÅŸ bir sahnede, sadece birkaç sandalye, iki ya da üç oyuncuyla gözyaÅŸlarına boÄŸulmuÅŸ bir seyirci olarak buldum, ama bizi çok uzaÄŸa taşıyacak ve bizi titretecek kadar güçlü bir yaratımla karşılaÅŸtım! Metnin bedenine baÄŸlı olan bedenin mekaniÄŸi büyüleyicidir: ÖrneÄŸin Matéi Visniec, Philippe Minyana, Noëlle Renaude'un tiyatrosunu ve bir süre önce ünlü Mahabharata'sının kısa bir versiyonunu gördüÄŸüm Peter Brook'un sahnelemesini düÅŸünüyorum... 
 

Peki ya edebiyat dergileri? Fransız edebiyatının geçmiÅŸi ve bugünü düÅŸünüldüÄŸünde, edebiyat dergilerinin genel durumu hakkında neler söylemek istersiniz?

   Bunun hakkında konuÅŸmak için yeteri kadar geçmiÅŸe sahip deÄŸilim. Buna karşılık, Fransa'da çok sayıda edebiyat dergisi olduÄŸunu düÅŸünüyorum ki bu iyi bir ÅŸey. Bazıları uzun süredir oradalar, direniyorlar, diÄŸerleri pandeminin zayıflattığı bir ekonomik durumda tükeniyor ya da kitle fonlaması çaÄŸrısı yapıyor ve neyse ki yenileri hala doÄŸuyor, sosyal aÄŸlar tarafından kolaylaÅŸtırılıyor! Güven verici olan, dünyanın her yerinde okuma ve gerek tanınır olanları, gerek az tanınanları, gizli olan bazılarını okuma ve okutma isteÄŸi var. Sonunda herkes kendi yerini buluyor. Bu, kültürün hala yaşıyor olduÄŸunun iÅŸareti.

Åžu anda katkıda bulunduÄŸunuz dergiyi incelediÄŸimizde, bu derginin üç ana unsura dayandığını görüyoruz: metin, fotoÄŸraf ve insan. "Yine De" Dergisi canlı, taze ve çaÄŸdaÅŸ bir yapıya sahip. Genel görünümüne baktığımız zaman sorgulayıcı ve derin bir yapıya sahip, sadece "insanlar tarafından okunan" deÄŸil, aynı zamanda "insanları okuyan" bir dergi. Bunun hakkında ne söylemek istersiniz?

 

   Evet, Paris'e demirlemiÅŸ genç "Yine De" dergisini tam da bu hoÅŸ ÅŸekliyle tanımlardım. 
 

Yanıtlarınız için teÅŸekkür ederim. Son olarak Akdeniz Daktilosu'nun Türk ve Fransız okurlarına neler söylemek istersiniz?
 

   ÇaÄŸdaÅŸ Fransız ve Türk edebiyatına adanmış "Le Dactylo Méditerranéen" platformunuzu oluÅŸturarak baÅŸlattığınız gibi, daha da fazla kültürel köprüler oluÅŸturabilelim. Neler olup bittiÄŸini görmek için baÅŸka bir yere bakmanın gerekli olduÄŸuna inanıyorum ve hepimizin oynayacak bir rolü olduÄŸuna kaniyim. "DiÄŸerleri"nin lezzetini, kendi yöntemlerimle öÄŸrencilerime aktarmaya çalışıyorum ve onlara Türk yazarlarınızı tanıtmayı ve ÅŸiirlerini okutmayı es geçmeyeceÄŸim! Kalbimin derininden, içtenlikle teÅŸekkür ederim.

V
A
L
E
R
I
E

S
O
U
C
H
O
N

bottom of page