top of page

Claire Lajus

Her şeyden önce davetimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Bize kendinizi biraz daha yakından tanıtabilir misiniz ?


Merhaba, kısaca bahsetmek gerekirse yabancı dil olarak Fransızca öğretimi ve çağdaş yazın üzerine eğitim aldım. Bir Avrupa programı sayesinde, Amasya-Türkiye’de dil öğretimi için asistan olarak bulundum, sonrasında ise Samsun On Dokuz Mayıs Üniversitesi’nde 4 yıl civarı Fransızca eğitmenliği yaptım. Böylelikle Türkçe öğrendim ve şiir çevirilerine başladım. Türkiye’de geçen yaklaşık 6 yılın sonrasında, 2010 yılında Fransa’ya döndüm ve 2 yüksek lisans tamamladım ve Alliance française de Bordeaux’da eğitmenlik yaptım. Paralelde ise Fransızca bilen kişilere Türkiye’deki şiirsel yaratıyı tanıtmak amacıyla Ayna Dergisi’ni kurdum ve Voix Vives de Sète Festivali’na davet edilen Türk şairlerin şiirlerini çevirdim. Bunların yanı sıra öykü ve şiir yazıyorum. 2 kitabım yayımlandı, üçüncüsü ise yolda. Güncel durumda ise yazı ve çeviri konusuna kendimi tamamen adayabilmek adına eğitmenliği bıraktım.


Eşsiz bir iş yapıyorsunuz. Üstlendiği misyon açısından Ayna Dergisi güzel bir girişim. Bu aşamada, Fransız okuyucusunun Türk edebiyatını keşfetmesi için motivasyonunuz nasıl ve ne zaman doğdu ?


Teşekkür ederim ! Fransa’ya geri döndüğümde, Türk şiirinin hangi noktada az tanındığını, hatta yok sayıldığını fark ettim. Türk romanı açısından, birkaç yıldan beri hayli fazla yayın var, ancak şiir açısından gerçekten tutkulu çevirmenler ve cesur yayıncılar lanse ediliyor. Fransa’da genel açıdan bakıldığında şiir yayımlamak zordur, hiçbir şey getirmez. Şairler sık görülen şekliyle, yayımlanabilme öncesinde birkaç yıl beklemek durumunda kalıyor. Hele ki “ender” bir dilden gelen şairler için bu durum daha da doğru. Bu yüzden zaten belirli sayıda çeviriye sahip olduğum için onları olabildiğince çok insanla paylaşmak istedim ve internet bana en pratik ve en ekonomik araç olarak göründü, zira bir şey yayınlama işi için hiçbir aracım bulunmuyordu. Aynı zamanda düşüncem, bu tanınmamış şiir için yaşayan, somut bir imaj vermek ve bu yaratı dinamizmini göstermek amacıyla çağdaş yaratı üzerine odaklanmaktı. Dergiyi 2013’te oluşturmaya başladım ve diyebilirim ki bugün Ayna Dergisi Türk şairleri ve Türk şiiriyle ilgilenen herkes tarafından tanınıyor.


Aynı zamanda bir şair olarak, Türk ve Fransız edebiyatları arasındaki en çarpıcı farkları ve benzerlikleri bizimle paylaşabilir misiniz ?


Önce farklarla başlayacağım. Türkiye’de, şiir fazlaca yayımlanıyor ve gerçekten çok sayıda şiir festivali var. Şiir hala popüler, bir Fransız için televizyon dizilerindeki karakterlerin şiirlerden alıntı yapması çarpıcı. İnsanların kalbinde şairin özel bir yeri var. Fransa’da şiirin zor anlaşılan, seçkinci bir tür olduğuna ilişkin ünü var ve şair hiçbir yere hiçbir zaman dünyadan, toplumdan bahsetmesi için davet edilmez. Sözü marjinal kalır. Bununla birlikte, öykü de Fransa’da azınlıkta kalırken Türkiye’de epey tutuluyor.

Benzerlikler için ise, bugün, romanın önemli bir yer tuttuğu söylenebilir. Her iki ülkede de çokça yabancı roman yayımlanıyor. Ve diyebilirim ki Fransa’da olduğu gibi Türkiye’de de özel bir yazın akımı bulunmuyor.


Girişiminizi özel bulmamın bir başka nedeni de var. Türk şiiri, aslında birçok ortak nokta bulunmasına karşın Fransız okuyucusu tarafından az biliniyor. Örneğin, Paris’te 6 yıl yaşamış ve Paris üzerine şiirleri olan Attila İlhan’ın Fransız okuyucusu tarafından yeterince bilindiğini düşünmüyorum. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz ?


Evet, Paris’te birçok Türk şair yaşamış, Fransız şairlerden esinlenmiş ve bunun tersi benim bildiğim kadarıyla pek yok. Bir zamanlar Fransa ve Paris'in büyük sanatçılar ve ünlü şairlerle tanışabileceğiniz önemli bir kültür merkezi olduğunu söylemekte yarar var. Fransız dili de büyük bir prestije sahipti ve Türkiye'de hala bu olumlu imajini korumakta. Türk şairlerin, hatta Fransızca konuşanların bile Fransa'da az açıklayan birçok neden var. Öncelikle, Türkiye, Fransız kamuoyunun gözünde hem doğululaşmış hem de düş ürünü ama öte yandan şeytanlaştırılmış belirsiz bir imajı hala koruyor. 2010 yılında Fransa'da Türkiye'nin kültür sezonu vesilesiyle, Türk edebiyatına ve yayıncılığına ilgi yeniden canlandı ve bu hareket lanse edildi. Ancak, çevresinde Editions Bleu ve Harmattan'da oldukça yakın bir zamanda Sevgi Türker ve Serpilekin Adeline Terlemez yönetiminde başlatılan Regards Turcs koleksiyonu gibi ilginç girişimler olsa da şiir kenarda kalıyor. Bir şiir çevirmeninin olmaması, halkın Türk şairleri konusundaki bilgisizliğini de açıklıyor aslında. Şiir çevirisi genellikle uzun süren, zor ve düşük ücretle değerlendirilen bir uğraş, Türkçeden çeviri yapan kişiler de düzyazı çevirmeyi yeğliyor. Özellikle de herkes şiiri sevmediği için! Özdemir İnce'yi çeviren Yaşar Avunç veya Ferda Fidan gibi şiir çevirmeye tutkulu olmanız gerektiği kanısındayım. Burada çevirmenin rolü esastır, çünkü yayıncıları belirli bir Türk şairi hakkında bilgilendirebilecek tek kişi odur. Şairleri yayıncılara tanıtmak ve onların editörlük yapmak istemesini sağlamak çevirmenin görevidir. Pek çok Türk klasiği tercüme edilmeyi bekliyor. İş var!


Bir önceki soruda değindiğim konu aynı zamanda bir ölçüde Fransız şairleri için de geçerli. Türk okuyucusu klasik Fransız yazınını tanıyor, ancak çağdaş Fransız şiirine pek de aşina değil. Bu platformun ana amacı her iki kültürün çağdaş sanatçılarını bir araya getirmek. Bir diğer deyişle, Akdeniz Daktilosu’nun birbirini yeterince tanımayan iki kültürü dert edinmiş bir platform olduğu söylenebilir. Çağdaş Fransız şiiri ve bu şiirin Türkiye’deki yansımaları için neler söylemek istersiniz ?

Fransa'daki dergilerde Türk şairlerinin izine çok az rastlanırken Türk okuyucusunun Türkiye'de yayımlanan çeşitli şiir dergilerinde Fransız şairlerden yapılan birçok çeviriyi bulabileceğini düşünüyorum. Ayrıca öte yandan, Türk şairlerinin Fransız şiirine açılmaya diğer taraftan daha meraklı oldukları düşüncesindeyim. Bununla birlikte, yaptığınız iş çok önemli olmaya devam ediyor, çünkü çağdaş yaratım çok çeşitlidir, karakter bakımından çeşitlilik gösterir ve okuyucu ne kadar çok örnek alırsa o kadar iyidir.


Çağdaş Fransız şiirinin Türkiye'de yankıları var mı bilmiyorum, itiraf etmeliyim ki bu konuda pek bilgim bulunmuyor. Çağdaş Fransız şiiri etkin durumda ; icracılar , slamler, ölçülü lirizmli şairler var, düzyazı şiiri yazan şairler… Sınırlı sayıda tiraja sahip birçok dergi var, hatta şairler İnstagram’da bile etkin durumda.


Şiir çevirisi zorlu bir uğraş. Bana, anlam kaybı gerçeğini de düşündüğümüz zaman adeta zehirli bir yılanla dans etmeyi anımsatıyor. Elbette, mesleki gizler özeldir, ama şiir çevirisine ilişkin deneyimlerinizi düşündüğünüzde, bu uğraştaki en büyük zorluklar ve bu zorluklara getirilen en etkileyici çözümler nelerdir ?

Doğrusunu söylemek gerekirse bu zor bir soru… Katmanlar halinde çalışıyorum, üzerinde yeniden çalışmak için metne dönüş yapmayı bırakmıyorum, böylelikle ilerledikçe çözümler ortaya çıkıyor. Aklımda pek bir örnek yok ama örnek vermek gerekirse Paris'te Gülten Akın'a ait bir şiir için yaptığım çevirinin sonucundan mutluyum. Benim için en zoru uyak varken tekerlemelere sadık kalmak, Fransızcada Türkçe özünü tutturmak ve Türkçenin çok anlamlılığına bağlı söz oyunları yapmaktır. Bu sorularla ilgilenenler için, dergimde Zoom Çeviri adını verdiğim bir köşe var çevirisi adlı bir alt bölümüm var ve bazı zorlu durumlara değiniyorum.


Yanıtlarınız için çok teşekkürler. Son olarak, Akdeniz Daktilosu’nun Türk ve Fransız okuyucuları için neler söylemek istersiniz ?


Meraklı olmayı sürdürün ! Dünyaya açık kalın ! Birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var. Teşekkür ederim.



&



Tout d'abord, merci d'avoir acceptée mon invitation. Pouvez-vous vous présenter un peu plus précisément?


Bonjour, brièvement, je peux dire que j’ai une formation de Lettres Modernes et d’enseignement du Français Langue Etrangère. A l’occasion d’un programme européen, j’ai été assistante de langue en Turquie à Amasya, puis j’ai enseigné le français environ 4 ans à l’Universite Ondokuzmayis à Samsun. C’est ainsi que j’ai appris le turc et commencé à traduire la poésie. Après environ 6 ans passés en Turquie, je suis rentrée en France en 2010, j’ai terminé deux masters 2 et enseigné le français à l’Alliance française de Bordeaux. J’ai créé parallèlement la revue en ligne Ayna pour faire connaître la création poétique de Turquie aux francophones et j’ai traduit les poètes turcs invités au festival Voix Vives de Sète.

J’écris aussi de la poésie et des nouvelles. Deux recueils sont publiés, un troisième est en route. Actuellement, j’ai arrêté l’enseignement pour me consacrer à l’écriture et à la traduction.


Vous faites un travail unique. Revue Ayna est une belle initiative au regard de sa mission. À ce stade, quand et comment est née votre motivation à faire découvrir la littérature turque aux lecteurs français ?


Je vous remercie ! Quand je suis revenue en France, j’ai réalisé à quel point la poésie turque était méconnue, voire ignorée. Au niveau du roman turc, depuis quelques années, il y a de plus nombreuses publications, mais au niveau de la poésie, ce sont vraiment les traducteurs passionnés et les éditeurs courageux qui se lancent. En France, en règle générale, il est difficile d’éditer de la poésie, ça ne rapporte rien. Les poètes attendent souvent plusieurs années avant de pouvoir être édités. Pour les poètes étrangers venant d’une langue dite « rare », c’est encore plus vrai. C’est pourquoi, disposant déjà d’un certains nombres de traductions, j’ai souhaité en faire profiter le plus grand nombre et l’outil d’internet m’a paru être le plus pratique et le plus économique, car je n’avais aucun moyen pour mener un travail d’édition. L’idée était aussi de se focaliser sur la création contemporaine pour montrer le dynamisme de cette création et pour donner une image concrète et vivante de cette poésie méconnue. Je l’ai créée en 2013 et je peux dire aujourd’hui que la revue Ayna jouit d’une reconnaissance au niveau des poètes turcs et de tous ceux qui s’intéressent à la poésie turque.


En tant que poète à la fois, pouvez-vous partager avec nous les similitudes et les différences les plus frappantes entre les littératures turque et française ?


Je vais commencer par les différences. En Turquie, la poésie est très éditée et il existe de très nombreux festivals de poésie. La poésie est encore très populaire, il est frappant pour un Français de constater que des personnages de séries tv, par exemple, citent des poèmes ! Le poète a une place spéciale dans le cœur des gens. En France, la poésie a la réputation d’être difficile à comprendre, élitiste et le poète n’est jamais invité nulle part pour parler de la société, du monde. Sa parole reste marginale. De plus, la nouvelle est très prisée en Turquie, alors qu’en France elle est minoritaire.

Pour ce qui est des ressemblances, aujourd’hui, le roman est majoritaire. Beaucoup de romans étrangers sont publiés dans les deux pays. Et, je peux dire qu’en Turquie comme en France, il n’existe pas de mouvement littéraire particulier.


Il y a une autre raison pour laquelle je trouve votre initiative très spéciale. La poésie turque est peu connue des lectrices/lecteurs français, bien qu'en fait elle ait de nombreux points communs. Par exemple, je ne pense pas qu'Attila İlhan, qui a vécu à Paris pendant 6 ans et a écrit de nombreux poèmes sur Paris, soit bien connu par des lectrices/lecteurs français. A quoi attribuez-vous exactement cette situation ?


Oui, de nombreux poètes turcs ont vécu à Paris, se sont inspirés des poètes français et la réciproque n’existe pas vraiment à ma connaissance. À une époque, il faut dire que la France et Paris représentaient un centre culturel important où l’on pouvait croiser de grands artistes et des poètes célèbres. La langue française aussi avait un grand prestige et encore en Turquie, elle conserve une bonne image. Il y a de nombreuses raisons qui expliquent que les poètes turcs, même francophones, restent peu connus en France. D’abord, la Turquie garde une image ambigüe aux yeux du public français, à la fois orientalisée et fantasmée, mais aussi diabolisée. À l’occasion de la saison culturelle de la Turquie en 2010 en France, il y a eu un regain d’intérêt pour la littérature turque et son édition et le mouvement est lancé. Cependant, la poésie reste à la marge, même s’il existe des initiatives intéressantes, comme les Editions Bleu autour et la collection Regards Turcs chez l’Harmattan lancée assez récemment sous la direction de Sevgi Türker et Serpilekin Adeline Terlemez. Le manque de traducteur en poésie explique aussi la méconnaissance du public au sujet des poètes turcs. La traduction de poésie étant souvent longue, difficile et peu rémunérée, les traducteurs du turc préfèrent traduire de la prose. D’autant plus que tout le monde n’aime pas la poésie ! Je pense qu’il faut être passionné pour traduire de la poésie, comme  Yaşar Avunç ou Ferda Fidan, par exemple,  qui a traduit Özdemir İnce. Ici, le rôle du traducteur est fondamental, car c’est lui/elle qui est seul capable d’informer les éditeurs sur tel ou tel poète turc. C’est au traducteur que revient la tache de faire connaître les poètes auprès des éditeurs et de leur donner envie d’en éditer. De très nombreux classiques turcs restent à traduire. Il y a du travail !


Le sujet que j'ai évoqué dans la question précédente est aussi valable pour les poètes français d'une certaine manière. Le lecteur turc connaît la poésie française classique, mais n'est pas très familier avec la poésie française contemporaine. L'objectif principal de cette plateforme est de réunir des artistes contemporains des deux cultures. Autrement dit, on peut dire que « Le Dactylo Méditerranéen » est une plateforme qui se préoccupe du fait que les deux cultures ne se connaissent pas suffisamment. Que voudriez-vous dire sur la poésie française contemporaine et ses réflexions en Turquie ?


Je pense que le lecteur turc peut trouver de nombreuses traductions de poètes français dans les diverses revues de poésie qui existent en Turquie, alors que même dans les revues en France la trace des poètes turcs est rare. Je pense aussi que les poètes turcs sont plus curieux de s’ouvrir à la poésie française que l’inverse. Cependant, le travail que vous faites reste très important, car la création contemporaine est très multiples, de caractère variée et plus le lecteur a d’exemples, mieux c’est.


Je ne sais pas si la poésie française contemporaine a des répercussions en Turquie, j’avoue que je ne connais pas ce sujet. La poésie française contemporaine est active, il y a des performeurs, du slam, des poètes au lyrisme mesuré, des poètes qui écrivent des poèmes en prose… Il existe de nombreuses revues au tirage limité, même sur instagram des poètes sont très actifs.


La traduction de poésie est une œuvre très difficile. Cela me rappelle de danser un serpent venimeux quand on pense à la réalité de la perte du sens. Bien sûr, les secrets professionnels sont privés, mais quand vous pensez à vos expériences avec les traductions de poésie, quels sont les défis et les solutions les plus impressionnants que vous apportez à ces défis ?


Franchement, c’est une question difficile… Je travaille par couche, je ne cesse de revenir sur le texte pour le retravailler, alors les solutions émergent au fur et à mesure. Je n’ai pas vraiment d’exemple en tête, mais pour donner un exemple, je suis contente du résultat de ma traduction d’un poème de Gulten Akin, Paris. Le plus dur pour moi, c’est de devoir respecter les rimes quand il y en a, de parvenir à garder la concision du turc dans le français et de rendre les jeux de mots liés à la polysémie du turc. Pour les personnes intéressées par ces questions, j’ai une sous-rubrique dans ma revue qui s’appelle Zoom traduction (au niveau du Focus) et j’évoque certains cas de difficultés.


Merci beaucoup pour vos réponses. Finalement, que voudriez-vous dire aux lectrices/lecteurs du Dactylo Méditerranéen?


Continuez à être curieux ! Restez ouverts sur le monde ! Nous avons beaucoup à apprendre les uns des autres. Merci.

bottom of page