Marilyne Bertoncini
Merhaba sevgili Marilyne Bertoncini, davetimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Merhaba sevgili Deniz, beni, içimdeki jeokültürel dokuya dokunan çok güzel bir başlığa sahip Akdeniz Daktilosu’nda böyle bir söyleşiye davet ettiğiniz için teşekkür ederim: Nice'te yaşıyorum ve İtalya'ya, yoğun duygusal bağlarımı koruduğum Parma’ya yürekten bağlıyım; antik kültürün emzirdiği biri olarak kendimi çokça Akdenizli hissediyorum. Bir sınıra yakın olma gerçeğini de seviyorum, bu bende birkaç komşu kültüre ait olma hissini canlandırıyor: uzun süre yaşadığım, öğrenim gördüğüm (Jean Giono adında, Fransa’nın güneyinden bir yazar üzerine doktora tezini savunduğum), eğitmenlik yaptığım Flandres’da doğdum, orada, çevirmenlik mesleğime can suyu olan bu karşılıklı değişimi ve dil sevgisini geliştirdim. Kuzey Denizi, şiirimde tekrar eden bir konudur: ayrıca ilhamımın suyunu da bir miktar oradan çekiyorum. Sözlerle olduğu kadar fotoğrafla da ilgileniyorum, sanatçılarla, görsel sanatçılarla veya müzisyenlerle işbirliği yapmayı seviyorum (Nisan ayı için, besteci Damien Charron'un Damnatio Memoriae adında bir metne adanmış, özel olarak bestelenmiş müziği eşliğinde bir okuma hazırlıyorum). – Şiiri paylaşmayı seviyorum, bu yüzden çevrimiçi bir dergiyle meşgulüm ve diğer basılı dergilerin yayın kurulunun bir parçasıyım, şiir toplantıları düzenliyorum ancak mevcut durum artık katılıma izin vermiyor ve bu etkinlikleri internet üzerinden yürütüyorum.
Recours au Poème (Şiire Başvuru) etkin bir yapıya sahip. Şiir ve denemelerin yanı sıra dergi incelemelerine de yer veriyorsunuz. Bunu şiir bilincini artırmak ve edebiyat dergilerinin kendini daha çok göstermesi için bir fırsat olarak görüyorum. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?
Recours au Poème, 2012-2013'teki kuruluşundan bu yana, Carole Mesrobian ve ben de dahil olmak üzere kurucuları tarafından şiiri herkese ve her yere sınırsız bir şekilde ulaştırmak için modern iletişim tekniklerini kullanan aktivist bir dergi olarak tasarlandı. Şiir, inandığımız bir şey üzerine yapılacak başvuru kimliğini taşımalıysa, erişilebilir hale getirilmelidir - ne yazık ki, gerçekten de şiire adanan dergiler, maddi konular (üretim, depolama, dağıtım maliyetleri vb.) nedeniyle sınırlı bir dağıtıma sahip et hem onları hem de şiire bağlılığı adeta tanrısal bir görev belleyen “küçük yayıncıları” (ki şiir kitaplarının kitapçılarda bulunması enderdir ve yüksek ücretli baskılar adeta bir düştür) desteklemek bizim için önemlidir. Bu nedenle aslında klasik dergileri ve kaliteli çevrimiçi dergileri tanıtmayı hedefleyerek iki haftada bir okuma notları yayınlıyoruz.
Recours au Poème'nin çok kültürlülüğe duyarlı olduğu ileri sürülebilir. Sanatın evrenselliği tartışılmaz bir gerçek olsa da şiirin kültürler arası geçişi en zor olan sanat dallarından biri olduğuna inanıyorum. Bu alandaki deneyimlerinizden biraz bahseder misiniz?
Dünyada şiire ilişkin durumun ne durumda olduğunu okuyucumuza göstermenin yaşamsal olmasıyla ilgili gerçekten de sizin gibi düşünüyoruz sevgili Deniz - sanat, herkesin içindeki evrensele dokunmanın bir aracıdır ve sanatın yayılımı, şiire duyarlı insanları bir araya getirmeyi sağlar. Kani olduğumuz odur ki, şiir içimizin en derinine dokunur ve sınırları yoktur: kültürlerin birbiriyle iletişim halinde olması azmini ve umudunu somutlaştırmak için 20-21 Mart’ta yapılan, tüm dünyadan katılımcıların şiirsel söz nöbetini Zoom üzerinden canlı yayınlayan “24 Şiir Saatinde Dünya Turu” adlı hareketin anlamı budur. Ancak, bu aktarımın yollarında kayalar olduğu doğrudur. Plastik sanatlar ve müzik doğrudan kulağı ve gözü heyecanlandırabiliyorsa, şiir, çevrilmesi gereken sözcüklerden geçer. Ancak kısmen göreceli hale getireceğim: bir öğretmen olarak, anlamadıkları, ancak bir sözcük müziğine ya da özel bir imgeye açık olmalarını istediğim öğrencilere (onlar için şiir çevirmeye böyle başladım) sık sık şiirler okudum – ki, her zaman anlık tepkileri beni şaşırtmıştır, hatta apaçık karanlık olan metinlere karşı tepkileri bile – onlar da bundan sürekli bir esin suyu çekerlerdi. Söz buraya gelmişken, yabancı dilde yazılmış şiirle ilgili ilk kişisel anım, çocukluğumda armağan olarak bana verilen bir kitaptır – okullar için İngilizce şiirler içeren bir kitaptı, tınıları hayal ederdim, bu tınıların ortaya çıkardıklarıyla uykuya bırakırdım kendimi ve yalnızca bir aciliyetim vardı: lisede 6.sınıfa İngilizce öğrenmek ve telaffuz ettiğim sözcüklerin gizemini deşifre etmek için girmek! Şiirin sözlü icrasının önemi konusuna inanan kişiler olarak dergiye ilişik şekilde sayfada Soundcloud’a ya da Youtube kanalına, özgün haliyle şiirlerini okuyan şairlere yer veriyoruz -ki bence bu, ezgileri, sesleri, aksanları ifade etme olanağından ister istemez yoksun olan çeviriye eklenen sermayedir..
Çeviri yapmak, bir metnin özgün halinde barındırdığı şeylerin bir kısmını kaybetmektir – anlamı ve sesleri desteklemek, ya da biçimi… Mümkün mertebe, çeviri yaparken ritimden yeniden bir şeyler bulmaya çabalarım – sesli bir ambiyansı yeniden yaratmayı, eğer çevrilmiş şiir kendi dilinde bu olanağı tanıyorsa – ama bu bir nakil meselesidir, bir uyarlama… mecburen de aslına sadık kalmadığı olur: aslıyla şıp demiş burnundan düşmüş bir şeyler yaratmayız çeviri yaparken, fakat aynı estetik duyguları, okurken deneyimlediğimiz zamanki hissiyatı ortaya çıkarmasını umduğumuz (umduğum) kardeş bir şiir modelleriz.
Fransız şiirinden bahsetmek istiyorum biraz da. Klasik Fransız şiirini ve şairlerini düşündüğünüzde, çağdaş Fransız şiirini şairler ve okuyucular açısından nasıl buluyorsunuz? Fransız şiirinin gelişimini kendi pencerenizden nasıl yorumluyorsunuz?
Şiir eğilimleri gibi okur kitlesi de kuşkusuz değişti: artık - Fransa'da - bir olayı kutlamak için çağrılan ulusal şairlerimiz (hala Belçika'da olduğu gibi) yok - son seçimlerde ABD'de olduğu gibi. Şair, Fransa’da edebiyatın ve yayıncılık sektörünün yoksul akrabasıdır. Aynı zamanda öğretimde de zavallı bir akrabadır: çok az bir kısım tanınmış şiire ayrılmıştır - yaşayan şiire çok az yer verilir (o kadar ki, bir şairi derslerime davet ettiğimde, öğrenciler hâlâ bu şairler arasında bazılarının sağ olmasına şaşırdılar). İşte – bu, okulda biraz ölü bir konudur, tıpkı Latince gibi – ikincil olarak, dilbilgisi kuralları ve çekimleri öğretiriz, şiir için, biçimsel yönlere takılırız, ama onu sınıfın ortasında titreştiremeyiz – ki bu, kalbe ve bilince onu zerk etmenin biricik yoludur. Nihayetinde, günlük yaşamda bana şiirden bahsettiklerinde, referans verilen isimler genelde 19.yy’ın sonrasına geçmiyor, şiirin bugün “karmaşık” ve artık uyak yapısından azade oluşu şaşkınlıkla karşılanıyor. Oysaki şiir son derece canlı ve olası tüm alanları keşfediyor – ve yenilikçidir şiir, sınıflandırmalara aldırış etmeyen ve bazen resmi bir şekilde deney yapan genç şairler tarafından taşınır (durağan formların güçlü dönüşüne burada bir işaret koyuyorum), aynı genç şairler edebi türleri aşarak yazar, hastalık, ölüm gibi hassas konulara kendilerini bağlar, gündelik yaşamın sıradan akışında elmas gibi parlatacakları unsurları ortaya çıkarırlar… Palet, olasılıkların enginliğindedir: tüm okuyucular ruhları ve hayal güçlerini besleyen şeyleri onların şiirlerinde bulabilir.
Şiirlerinizde sık sık doğal imgeler kullanıyorsunuz. Sizin için “şiirlerinde doğaya yer veren sanatçı” demektense kendinize “doğadan şiir yaratan sanatçı” demek daha doğru olur. Bir nesneyi şiire dönüştürürken size en çok ne rehberlik ediyor?
Bu güzel bir tanım - teşekkürler Deniz. Doğru, benim için doğa tükenmez bir imge deposu ve kalıcı bir neşe kaynağıdır. Bakışlarımı dünyanın bir unsuruna yerleştirerek paylaşmak istediğim şey (hüzün karşıtı değil, onu aşan) bu neşedir. Aramızdan henüz ayrılan Philippe Jaccottet'i ve onun bahçe tutkusunu düşünüyorum: şiir, doğanın kaynağından yudumlayarak dünyayı farklı bir şekilde hayal etmemizi - ki ona gerçekten ihtiyacı var! - ve ayrıca okuyucu için dünyanın şiddetine karşı sığınacak şiirsel bir sığınak olan bir “ütopya” yaratmamızı sağlıyor. Sanırım bir şair olarak “görevimi” böyle algılıyorum - dünyayla yeniden bağlantı kurmak, onu hayal ettiğimiz gibi, güzel sözcükleri ve parıldayan görüntüleri aşırı kullanarak değil, okuyucunun duyularını keskinleştirerek, onu dünyayla ilişkilendiren şeylerle ona dokunarak en basit, en büyük sadelik içinde sunmak istiyorum. Ben bir söz sanatçısı olarak, onların müziğine, üretmek istediğim ritme ve hatta yazı biçimi söz konusu olduğunda, duyguyu olabildiğince çok kanaldan iletmek için duyarlıyım (Wagnerci Gesamtkunstwerk’in bir azmi - mütevazı ve gülümsüyorum -, bir şiirin mekanına uygulandı - müzik, sözcükler, görüntüler, üretmek için bir araya getirildi, ne kadar küçük ve alçakgönüllü olursa olsun, "tam bir sanat eseri") - sanatçılarla işbirliği yapmayı da bu yüzden seviyorum.
Edebiyat dergilerinden bahsetmek istiyorum biraz da. Fransa'daki edebiyat dergilerinin mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Onlara dünya genelinde "rafların öksüz çocukları" demek biraz acımasız olsa da, diğer dergi türleri arasında en az tercih edilen dergi türü olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Dünden bugüne baktığımızda Fransız edebiyat eleştirilerinin gelişimi/evrimi hakkında neler söylemek istersiniz?
Bir önceki yanıtımda da değindiğim üzere şiir, zaten raflardaki o yetim çocuktur: Bir şiir rafı söz konusu olduğunda, genellikle ona erişim zordur (bazı yapıtları keşfetmek için masaların altına göz atılması gereken kitapçıları biliyorum. - Sadece Gallimard cep kitaplarının bir miktar görünürlük hakkı vardır) - ve kitapçılar, müşterilerinin ilgisini çekmediği için genellikle şiir kitaplarını tanıtma gereksinimine ikna olmazlar... Aslında bunu istemesi pek de olası değildir... Edebiyat dergileri aynı zamanda az sayıda okuyucuyu ilgilendiren “niş” yayınlardır - ve şiire bir sayfa ayıran genel bilindik dergiler ya da gazetelere rastlamak son derece enderdir (ezberden, haftalık “Le 1” gazetesinin, tam bir sayfayı “Şairin Sesi” bölümüne ayırdığını ve güncel olaylarla ilgili olarak seçilmiş bir şiiri okumaya verdiğini söyleyebilirim...) Ne ki, kendilerini diğer şairlere adayan şairlerin yorulmak bilmeyen etkinlikleri sayesinde ayakta kalan birçok mükemmel dergi var - örneğin, 2011'de kurulan ve benim de katıldığım, Marsilya'da bulunan Phoenix Dergisi’ni düşünüyorum. “Fortunio” (1914-1925) adı altında - daha sonra “Cahiers du Sud” “Sud” ve “Autre Sud” adı altında yaratıldığından beri düzenli olarak yeniden doğmuştur - büyük canlılığa ve büyük dayanıklılığa tanıklık eder! Ama bazen geçici ve bir o kadar da büyüleyici olan diğer pek çoğunun da adını anabilirim, çünkü bunlar derin bir paylaşma arzusunun ve şiire karşı büyük bir susuzluğun kanıtıdır. Şu anda çalışma masamda da olan en iyi bilinen dergiler arasından: Le Journal des Poètes, Traversées, Décharges, Les Chroniques, Poésie / Première... ama aynı zamanda daha mütevazi ortaklıklar, “yoksul sanat” dediğimiz gibi, aynı anda birden çok görevi edinmeye tutkun olanlar tarafından minimum araçlarla üretilen “yoksul dergiler” de var: Nouveaux Délits, Comme en poésie... Ya da yakın zamanda Recours au Poème'de bahsettiğim Gustave ya da Vinaigrette gibi, çok "trash" dergisi Dissonances gibi resim ve şiirleri birbirine bulaştıran öneriler... En eski çevrimiçi dergi olan Poezibao, Terre à Ciel, Angèle Paoli’nin Terres de Femme’ı, Francopolis gibi çevrimiçi dergilerin adını anmadan da dergilerden söz açamayız elbette. Sürüsüne bereket öneri - ve ayrıca alıcıların posta kutusunu dolduran, haftalık seçilen şiirler antolojisini ve okuma önerilerini koyan şiirsel e-postalardan dem vuracağım... Devam etmem için bana güç veren şey, bir meşale; görüntüleri, sesleri ve videoları yaymak için hevesli ve yenilikçi fikirlerle dolu genç kuşaklar tarafından sürekli olarak ele alındığını bilmek güzel: yeni medya, eylemlerimiz için önemli bir nimet kimliği taşıyor. Yani, evet, dergideki şiirler çok canlı, şiirin yeraltı gücüne tanıklık ediyor: Bundan bahsettiğimde hep, Gilles Deleuze ve Félix Guattari'nin minör edebiyat için yazdığı bir kitabı düşünüyorum, Kafka, ki burada minör (ya da marjinalleştirilmiş) olduğunu, madenlerdeki grizu gibi muazzam bir patlama gücüne sahip olduğunu anladım. Şiir ruha sinen güçtür - enerjidir - aynı zamanda dinamittir: hakikâti patlatabilir, olasılıklar alanını sonsuzca – ve ezgiyi de – genişletebilir. Onun için olanaksız diye bir şey yoktur, yeter ki kullanılsın ve yayılsın!
Yanıtlarınız için teşekkür ederim. Son olarak Türkçe ve Fransızca olarak yayımlanan Akdeniz Daktilosu’nun Fransız ve Türk okuyucularına neler söylemek istersiniz?
Kültürler arasında bir köprü olan bu dergi projesinden, Akdeniz’imizin kıyılarını bahsettiğiniz üzere “mavi bir şal gibi örten” bu projeden çok etkilendim – mare nostrum, vatan gibi savunmamız gereken, karşılıklı değişimlerin yer ve kültürlerimizin beşiği, yaşamlarımızın kalbi- Agora’nın üzerine doğduğu denizimiz, fiziksel ve zihinsel kısıtlama çağında korunması gereken bir tartışma alanı - ve bu nedenle konuşmaya davet edilmekten özellikle onur duyuyorum. Son olarak, yayınlanan resimlerin ve sözcüklerin çoğunun siyah beyaz şekilde, hayli yalın sunumunu gerçekten beğendim. Yanıtlarımın Akdeniz Daktilosu okuyucuları için yararlı olacağını umarak, değerlendirme yapmamı sağlayan bu sorular için çok teşekkür ederim.
&
Bonjour chère Marilyne Bertoncini, merci d'avoir acceptée mon invitation. Tout d'abord, pouvez-vous nous parler un peu de vous?
Bonjour, cher Deniz, et merci de votre invitation à un entretien pour le Dactyle méditerranéen – très beau titre qui touche en moi la fibre géo-culturelle : je vis à Nice et suis très liée à l'Italie, à Parme où je garde de fortes attaches sentimentales – et imbibée de culture antique, je me sens très méditerranéeenne. J'aime aussi le fait d'être près d'une frontière, qui ravive en moi le sentiment d'appartenir à plusieurs cultures voisines : née dans les Flandres, où j'ai longtemps vécu, étudié (j'ai soutenu une thèse de doctorat sur un auteur du sud de la France, Jean Giono), enseigné, j'y ai développé cet amour des échanges et des langues qui a suscité ma vocation de traductrice. La Mer du Nord est un topos récurrent de ma poésie : j'y puise une part de mon inspiration également. Je m'intéresse à la photographie autant qu'aux mots, j'aime collaborer avec des artistes, plasticiens ou musiciens (je prépare pour le mois d'avril une lecture avec la musique du compositeur Damien Charron, spécialement composée pour un texte intitulé Damnatio Memoriae) – j'aime partager la poésie, je m'occupe donc d'une revue en ligne et je fais partie du comité de rédaction d'autres revues papier, j'organise des rencontres de poésie, et la situation ne permettant plus de les tenir en présence, elles se font désormais en ligne.
Recours au Poeme a une structure active. Outre les poèmes et les essais, vous incluez également des critiques de magazines. Je vois cela comme une opportunité pour accroître la conscience de la poésie et pour que les magazines littéraires se montrent davantage. Que voudriez-vous dire à ce sujet?
Dès sa création, en 2012-2013, Recours au Poèmea été conçu par ses fondateurs – dont Carole Mesrobian et moi-même continuons le combat - comme une revue militante utilisant les techniques modernes de communication pour porter la poésie à tous et partout, sans limitation. Si la poésie doit être le recours auquel nous croyons, il faut la rendre accessible – maheureusement, en effet, les revues qui s'y consacrent ont une diffusion restreinte, du fait de leur matérialité (coûts de fabrication, stockage, diffusion) et c'est pour nous une évidence que de les soutenir, ainsi que les “petits éditeurs” dont l'engagement envers la poésie tient du sacerdoce ( les recueils de poésie sont peu présents dans les librairies, et les gros tirages rémunérateurs sont un rêve). C'est pourquoi en effet, nous publions tous les quinze jours des notes de lecture, visant à faire connaître des revues classiques, et des revues en ligne de qualité.
On constate que Recours au Poeme est sensible au multiculturalisme. Bien que l'universalité de l'art soit un fait incontestable, je pense que la poésie est l'une des branches de l'art dont la transition interculturelle est la plus difficile. Pourriez-vous parler un peu de vos expériences dans ce domaine?
Nous pensons en effet comme vous, cher Deniz, qu'il est essentiel de faire connaître à nos lecteurs l'état de la poésie à travers le monde – l'art est un moyen de toucher l'universel en chacun, et sa diffusion permet de rapprocher les êtres qui y sont sensibles. Nous sommes convaincues que la poésie touche au plus profond de nous, et qu'elle n'a pas de frontière : c'est le sens de l'action menée les 20 et 21 mars, le marathon poétique “Tour du monde en 24 heures de poésie”, qui permet à des lecteurs du monde entier de se passer le relais de la parole poétique en direct sur zoom, pour concrétiser cette ambition et cet espoir de faire communiquer les cultures. Toutefois, c'est vrai, le transfert rencontre des écueils. Si les arts plastiques et la musique peuvent émouvoir l'oreille et l'oeil directement, la poésie passe par des mots, qu'l faut traduire. Je relativiserai toutefois en partie : en tant qu'enseignante, j'ai souvent lu des poèmes à des élèves (c'est ainsi d'ailleurs que j'ai commencé à traduire, pour eux) qui ne comprenaient pas, mais à qui je demandais d'être ouvert à une musique des mots, ou à une image particulière – j'ai toujours été surprise de leur réaction spontanée, même pour des textes apparemment obscurs – ils y puisaient toujours une inspiration, une curiosité. Par ailleurs, mon premier souvenir personnel de poème en langue étrangère naît d'un livre reçu en cadeau dans l'enfance, que je lisais avec passion, bien que ne comprenant pas la langue – c'était un livre de poèmes en anglais pour les écoles, j'imaginais les sonorités, je me laissais bercer par ce qu'elles suscitaient, et je n'avais qu'une hâte : entrer en 6ème au lycée pour apprendre l'anglais et déchiffrer le mystère des mots que je prononçais! Convaincues de l'importance de l'oralité de la poésie, nous publions sur la page soundcloud associée à la revue, ou sur la chaîne youtube, des enregistrements des voix des poètes lisant leurs textes en version originale – je pense que c'est capital, ajouté à la traduction, qui manque forcément de cette possibilité de rendre les mélodies, les sonorités, les accents...
Traduire, c'est accepter de perdre une part de ce que contient l'original – favoriser le sens ou les sons, ou la forme... J'essaie le plus possible, quand je traduis, de retrouver quelque chose du rythme – de recréer une ambiance sonore, si le poème traduit joue de ces possibilités dans sa langue – mais il s'agit d'une transposition, d'une adaptation... forcément infidèle : on ne crée pas un sosie, en traduisant, mais on modèle un poème frère, dont on espère (dont j'espère) qu'il suscite les mêmes émotions esthétiques, les mêmes sentiments que ceux que j'ai éprouvés en le lisant.
Je veux parler un peu de la poésie française. Quand vous pensez à la poésie et aux poètes français classiques, comment trouvez-vous la poésie française contemporaine en termes de poètes et de lecteurs? Comment interprétez-vous l'évolution de la poésie française depuis votre propre fenêtre?
Le lectorat a sans doute changé, de même que la vocation de la poésie : nous n'avons plus – en France – de poètes nationaux (comme il en est encore en Belgique) de plumes auxquelles on fait appel pour célébrer un événement – comme récemment aux Etats-Unis, pour les dernières élections. Le poète, en France, est le parent pauvre de la littérature, et du secteur de la publication. Parent pauvre aussi dans l'enseignement : une portion congrue est réservée à une poésie reconnue – très peu est accordé à la poésie vivante (à tel point que lorsque j'invitais un poète dans mes classes, les élèves s'étonnaient qu'il y en eût encore de vivants). Voilà – c'est un peu une matière morte, à l'école, comme le latin – pour ce dernier, on enseigne des déclinaisons et des règles de grammaire, pour la poésie, on s'attarde sur des aspects formels, mais on ne la fait pas vibrer dans l'espace d'une classe – seule façon de la faire pénétrer dans le coeur et la conscience. Enfin, dans la vie quotidienne, lorsqu'on me parle de poésie, les références en général ne dépassent pas le 19ème siècle, et on s'étonne que la poésie aujourd'hui soit “compliquée” et ne rime plus... Et pourtant, la poésie est bien vivante, et explore tous les domaines possibles – elle est novatrice, portée par des jeunes poètes qui n'ont que faire des classifications, et qui expérimentent, de façon formelle parfois (je note un fort retour des formes fixes), qui écrivent en transcendant les genres littéraires, qui s'attachent aux sujets délicats à traiter de la maladie, de la mort, qui débusquent dans la banalité du quotidien l'élément qu'il feront briller comme un diamant... La palette est vaste des possibilités : tout lecteur peut trouver de quoi nourrir son imaginaire et son âme.
Vous utilisez fréquemment des images naturelles dans vos poèmes. Il serait plus juste de vous désigner comme l'artiste "qui crée de la poésie à partir de la nature" au lieu de parler de vous comme l'artiste qui "inclut la nature dans ses poèmes". Qu'est-ce qui vous guide le plus dans la transformation d'un objet en poème?
C'est une belle définition – merci Deniz. C'est vrai, la nature est pour moi un inépuisable réservoir d'images, et une source permanente de joie. C'est cette joie (qui ne s'oppose pas à la tristesse, mais qui la transcende) que je souhaite partager en posant mon regard sur un élément du monde. Je pense à Philippe Jaccottet, qui vient de nous quitter, et sa passion jardinière : la poésie, en s'abreuvant à la source de la nature, permet d'imaginer le monde autrement - et il en a bien besoin! - et de créer aussi pour le lecteur une “utopie”, un refuge poétique dans lequel se réfugier contre les agressions du monde. Je pense que c'est ainsi que je comprends ma “mission” de poète – retisser des liens avec le monde, non pas tel qu'on l'imagine en abusant des beaux mots et des images chatoyantes, mais en aiguisant les sens du lecteur, en le touchant avec ce qui le rattache au plus élémentaire, que je voudrais présenter dans la plus grande simplicité. Je suis, en tant qu'artisane de mots, sensible à leur musique , au rythme que je veux produire, et même à la graphie, pour faire passer l'émotion par le plus de canaux possibles ( une ambition – modeste, et je souris – de Gesamtkunstwerk wagnérien, appliqué à l'espace d'un poème – musique, paroles, images, réunis pour produire, si petite et humble qu'elle soit, une “oeuvre d'art totale”) - c'est aussi pourquoi j'aime collaborer avec des artistes.
Je voudrais parler de magazines littéraires. Comment évaluez-vous la situation actuelle des magazines littéraires en France? Bien qu'il soit un peu cruel de les appeler "enfants orphelins des étagères" dans le monde en général, nous pouvons voir que c'est le type de magazine le moins préféré parmi d'autres types de magazines. En regardant d'hier à aujourd'hui, que souhaiteriez-vous dire sur le développement / l'évolution des revues littéraires françaises?
Comme je l'indiquais dans une précédente réponse, la poésie est déjà cette enfant orpheline des étagères : quand existe un rayon de poésie, il est généralement difficile d'accès (je connais des librairies où il faut chercher sous les tables pour découvrir quelques ouvrages récents – seuls les livres de poche gallimard ont droit à quelque visibilité) – et les libraires sont souvent peu convaincus de la nécessité de la promouvoir, partant du principe qu'elle n'intéresse pas leur clientèle... cycle infernal, qui fait que,ne la voyant pas valorisée, elle risque peu en effet de la demander... Les magazines littéraires sont des publications “de niche”, qui concernent peu de lecteurs également – et les magazines grand public ou journaux qui consacrent une page à la poésie sont rarissimes (de mémoire, l'hebdomadaire “Le 1”, dédie une pleine page à une rubrique “La Voix du poète”, donnant à lire un poème choisi en rapport avec l'actualité...) Mais il existe nombre d'excellentes revues qui survivent, grâce à l'infatigable activité de poètes qui se consacrent à d'autres poètes – je pense par exemple à la revue Phoenix, située à Marseille, fondée en 2011, à laquelle je participe également et qui renaît régulièrement depuis sa création sous le nom de “Fortunio” (1914-1925) – puis “Cahiers du Sud” “Sud” et “Autre Sud” - elle témoigne d'une belle vitalité et d'une grande ténacité ! Mais je pourrais en citer beaucoup d'autres, parfois éphémères, et tout aussi passionnantes, car elles témoignent d'un profond désir de partage et d'une immense soif de poésie. Parmi les plus connues, qui sont sur ma table de travail en ce moment : Le Journal des Poètes, Traversées, Décharges, Les Chroniques du ça et du là, Poésie/Première... mais aussi des entreprises plus modestes, des “revues pauvres” comme on parle d'”art pauvre”, réalisées avec un minimum de moyen par un passionné multitâches : Nouveaux Délits, Comme en poésie... ou des propositions mêlant images et poèmes, tels Gustave, ou Vinaigrette, dont j'ai récemment parlé sur Recours au Poème, ou la très “trash” revue Dissonances... On ne peut pas parler des revues sans évoquer également les revues en ligne, comme Poezibao, la plus ancienne, Terre à Ciel , Terres de femme, d'Angèle Paoli, la revue Francopolis... l'offre est abondante – et je citerai aussi les courriels poétiques mettant dans la boîte mail des destinataires un florilège hebdomadaire de poèmes choisis et propositions de lecture... Ce qui me donne la force de continuer, c'est bien de savoir que ce flambeau est sans cesse repris par de jeunes générations, pleines d'ardeur et d'idées novatrices pour diffuser textes, images, sons et vidéos : les nouveaux médias sont une aubaine pour nos actions. Alors, oui, La poésie en revue est bien vivante, elle témoigne de la force souterraine de la poésie : je pense toujours, quand j'en parle, à un livre de Gilles Deleuze et Félix Guattari, Kafka, pour une littérature mineure, dans lequel j'ai compris qu'être mineure (ou marginalisée), c'est avoir une immense force d'explosion, comme le grisou dans les mines. La poésie est dunamis – énergie – elle est aussi dynamite : elle peut faire exploser le réel, en élargir infiniment le champ des possibles – le “chant” aussi.
A elle, rien d'impossible, il suffit de l'utiliser et de la propager !
Merci pour vos réponses. Enfin, que voudriez-vous dire aux lecteurs français et turcs du Dactylo Méditerranéen, qui est publié en turc et en français?
Je suis très touchée par le projet de cette revue d'être “un pont” entre les cultures, entre les rives de notre Méditerranée “ce châle bleu” que tu évoques - mare nostrum, coeur de nos vies, et berceau de nos cultures, à défendre comme patrimoine et lieu d'échanges – c'est sur notre mer qu'est née l'Agora, espace des discussions, qu'il faut préserver à une époque de replis identitaires, d'enfermement physique et mental – et je suis donc particulièrement honorée d'être invitée à y parler de poésie. Enfin, j'aime beaucoup sa présentation très sobre, en noir et blanc, qui retient l'essentiel des visages et des mots publiés. Merci infiniment pour ces questions, qui m'ont aussi permis de faire le point pour moi, en espérant que mes réponses soient utiles aux lecteurs de Dactylo Méditerranéen.